1 Haziran 2015 Pazartesi

Kaybederken Bulmak(?)

30lu yaşlara yaklaşmanın, daha pozitif bakarsak büyümenin getirdiği yıpranmadan dolayı 'artık kaybetmek istemiyoruz!' diye dolanıyoruz. Özellikle ben ve benim gibi duygusal açıdan pırt desen ağlayacak türde insanlar bu konudan muzdarip.
Bu zamana kadar hunharca ilişkiler yaşayıp eski sevgililerimi, yine hunharca sevip sevip en yakın arkadaşlarımı kaybettim. En sevdiğim eşyalarım oldu hep belirli dönemlerde. Hunharca kullanımdan dolayı onları kaybettim. En sevdiğim şehri kaybettim. Onuda hunharca sevdiğimden ötürü olabilir tabii. Yakın zamanda da işimi kaybettim. Hemde ilk işimi. Düşünün travmayı ve artık kaybetmek istemiyoruuuğğğmmm diye bağırmayı hak ediyorum.
Ama gel gör ki isyan bayraklarını çektikçe, tamam hadi ben oynamıyorum artık dedikçe batıp debeleniyorsun. Hepimiz en az bir kere keşke 'Eternal Sunshine of Spotless Mind' gerçekten olsa da şunu unutsam şu hatıramı sıfırlasam dedik. Ya kötü bir olayı resetlemek istedik ya da bizi yiyip bitiren kişileri çıkarmak istedik bilinçaltımızdan. Tabikide henüz böyle bir teknoloji gelişmediği için biz içki masalarında kaybetmenin acısını yaşamayı seçtik. Benim gibi işten kovulduuğğmm diye salya sümük ağlayanınız ve sevgilimden ayrıldıığğmm diyip yaka paça dağıtanınız. Hepimiz bi duralım. 
Önce gereksizlikleri ve izlerini hayatımızdan çıkararak kaybetmenin mutluluğunu yaşamaya başlayalım. Sonra acıklı kısma geliriz.
Son bir yıldır insan azlığıyla beraber gelen mutluluğumdan başlayım. Önceleri herkesle aram iyi olsun, onla konuşayım, buda beni bilsin, sevsin körlüğünde hemen hemen herkesle muhabbetim vardı. İnsanların dertlerini kendi derdim yapardım. Sevgilisinden mi ayrıldı tabi ki Şeyma yanında olcak içicek onla sabahlara kadar kendini mahvedicek. Tüm dönem kıç gezdirdi finallere çalışamadı mı tabi ki Şeyma ona tek tek tuttuğu notlarını verir çalıştırır. Ve daha listelelere sığmayacak bir sürü fedakarlık. Şunu belirteyim hepsini seve seve yapıyor(dum) ve 'hayır' demek ne demek bilmiyordum . Sonra insanların kendi istekleri bitince nasılda kabuklarına çekilip o koca kıçlarından habersiz bencil bencil yaşadıklarını gördüm. Ve kendime kızdım. Ne içindi bu kadar kişiyi sevmek ? Ne içindi bu kadar kişiyi benimsemek ? Ne içindi bu kadar fedakarlık ? Hayatıma 2 mükemmel insanın girişine tekabül eden bu zamanlar tam bir aydınlanma dönemimdi. Bir yandanda sancılı bir hayatından insan çıkarma dönemi. Neyi ne için yaptığımı idrak edebilmem hayli vaktimi yıllarımı almış olsa da şuan az insan çok huzur lafıyla iç huzurumun tadını çıkarıyorum. Bi yandan kaybederken bi yandan bulduğum güzelliklerin tadını..
Hayatınızda bir müddet yer edinmiş, aklınızı kalbinizi epey meşgul etmiş olabilirler. Ancak seni en az senin kadar düşünmüyorsa, senin için yapabilecekleri sınırlıysa ve en önemlisi senin ruhunu, kalbini, benliğini kendine biçip şekillendirmemişse dur deyip yolları en kanamasız yoldan ayırmak gerek. Bu her şey için geçerli eş, dost, akraba, sevgili, arkadaş.. 
Kaybetmek eksilmek demek, azalmak demek, irili ufaklı boşluklar demek. Ama kaybettiğiniz, kanadığınız yere şöyle en hasından adamlar basın. İyi gelir. Duygusal boşluğa girip salya sümük ağlamayın benim gibi. Bi bakın etrafa daha görülecek ve şükredilecek tonla şey var. En sevdiklerinizi tutun yakınınızda. Her fırsatınızda öpün, sarılın, kucaklayın, sırnaşın, şımarın. Bir gün onlarında elinizi altından kayıp gideceği gerçeğini hatırlayıp daha çok sevin, daha çok sarılın. Ve tüm bunları yaşarken ilerde 'keşke' demeyeceğiniz insanlara sarılın. Ben sanırım tam da bu noktadayım. Kaybederken bulduklarımızın daimi olması dileğiyle..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder